Gazayi ‘nin “rayete meyl ederüz” ile başlayan en ünlü epik/hamasi gazeli ile Atsız ‘ın “Bu dünyada gerçi olmadı bir şeyde kârımız” ile başlayan gazeli…
Epik ve lirik iki şiirden örnek verilecek. Biri hanlarımızdan, diğeri bilgelerimizden birine ait. Askerî, militarist, milliyetçi olan bu örneklerde töreyi ve akılcılığı yay yaparak onun kontrolünde hissiyatı ok yapmanın ululuğunu iliklere değin işlettiren, ruhun ve aklın en uç köşelerine değin vardırabilen bu eşsiz örneklerin bahadır ve erdemli sahiplerini tanıtalım.
Türk soyundan, Tatar kolundan, Çiŋgis uruğundan, “Bora” ve “Ebu’l-Feth el-Gazi” unvanlı, “Gazayi” ve “Tatar” mahlaslı, şair, bestekâr, hattat II. Gazi Giray Han (1554-1607).
Türk soyundan, Oğuz kolundan, Türkolog, şair, yazar, Türkçülüğün yolbaşçısı, Türk ülküsünün ete kemiğe bürünmüş hali Çiftçioğlu Hüseyin Nihal ATSIZ (1905-1975).
Bora Gazi Giray Han bahadır, erdemli, ilim ve edebiyata düşkün idi. Türkçe [Osmanlı, Kırım-Tatar ve Çağatay lehçeleri] yanında Arapça ve Farsçayı şiir ve yazı yazacak kadar bilirdi. Talik hattatıydı. Aynı zamanda müzisyendi. Her türlü çalgıyı çalabilirdi. Bayatiaraban peşrevi, hüzzam peşrevi, mahur peşrevi ve saz semaisi gibi pek çok bestesi vardır. 1607 yılında Akmescit’te elli beş yaşında vebadan ölmüştür. Mezarı Bahçesaray’da babasının türbesindedir [1]. Çağının diğer şairlerinden bilhassa epik (hamasi) şiirleriyle ayrılır [2].
Gazi Giray musikiden sonra en çok şairliğiyle tanınmıştır. Divan edebiyatının nazım şekilleriyle kaleme aldığı, özellikle bahadırlık duygularını terennüm eden şiirleri sayesinde Türk edebiyatının belli başlı hamasi şairlerinden biri olarak tanınmıştır. Yavuz Yektay tarafından rast makamında şarkı olarak bestelenen “Rayete meylederiz kamet-i dil-cu yerine / Tuğa dil bağlamışız kakül-i hoş-bu yerine” beytiyle başlayan sekiz beyitlik meşhur gazeli birçok Osmanlı şairi tarafından defalarca tanzir ve tahmis edilmiştir (geniş bilgi için bk, İA, IV, 737). Gazi Giray, düşündüklerini çekinmeden söyleyen, haksızlık ve yolsuzluklara tahammül edemeyen mert bir şahsiyyete sahip olduğu içün hicviyeler de yazmıştır [3].
Fe'ilātün Fe'ilātün Fe'ilātün Fe'ilātün Fe'ilün
Rāyete meyl ėderüz ḳāmet-i dil-cū yėrine
Tuġa dil baġlamışuz kākül-i ḫōş-bū yėrine
Heves-i tīr ü kemān çıḳmadı dilden aslā
Nāvek-i ġamze-i dil-dūz ile ebrū yėrine
Sürerüz tīġımuzuŋ zevḳ u sefāsın her dem
Sīm-tenlerle olan leẕẕet-i pehlū yėrine
Gerden-i tevsen-i zībāda ḳutās-ı dil-bend
Baġladı göŋlümüzi zülf ile gīsū yėrine
Severüz esb-i hüner-mend-i ṣabā-reftārı
Bir perī-şekl ṣanem bir gözi āhū yėrine
Göŋlümüz şāhid-i zībā-yı cihāda vėrdük
Dilber-i māh-ruḫ u yār-ı perī-rū yėrine
Seferün cevri çok ümmīd-i vefāyile velī
Olduḳ āşüftesi bir şūḫ-ı cefā-cū yėrine
Olmışuz cān ile billāh Ġazāyī teşne
Ḳanını düşmen-i mülkün içerüz ṣu yėrine
Günümüz Türkçesine Aktarma Denemesi
Sancağa meylederiz, göŋül çalan/çeken/alan endâm yėrine
Tuğa göŋül bağlamışız, hoş kokulu kâkül yėrine
Ok ve yay hevesi çıkmadı göŋülden aslâ
Göŋül delen gamze oku ile kaş yėrine
Süreriz kılıcımızın zevk ve sefâsını her dem
Gümüş tenlilerle yan yana bulunma lezzeti yėrine
Güzel atın gerdanında göŋül bağlayan kutâs*
Bağladı göŋlümüzü zülüf ile uzun saç yėrine
Severiz sabâh yeli gibi giden hünerli atı
Bir peri şekilli put, bir ceylân gözlü yėrine
Göŋlümüzü cihâdın güzel sevgilisine vėrdik
Ay yüzlü dilber ve peri yüzlü yâr yėrine
Seferin eziyeti çok ama vefâ ümîdiyle velî
Olduk âşığı bir cefâcı şûh yėrine
Billâhî cândan susamışız Gazâyî
Vatan düşmanının kanını içeriz su yėrine
*Kutâs: 1. Deŋiz öküzü. Kuyruğunu yedek atların boyunlarına asarlarmış. 2. Hüâ dağlarında yaşayan bir öküzün kuyruğu ve bu kuyruğun rengindeki kumaş.
Atsız’ın gazeline geçmeden, yine onuŋ, yukarıdaki gazelin mesajını vėren şu şiirine bakalım:
Bu dünyāda bizim bir genç kızı sevmemiz Filhakīka gāyet doğru hem de çok temiz Bir gāyedir fakat bunuŋ hudūdu dardır. Sevgiliden sevgili bir mefkūre vardır. Bir kız solar yāhūd seniŋ tükenir aşkıŋ, İnsān kalmaz uzun zamān neşeli, taşkın. Ya mefkūre? Ebediyyet onuŋla birdir, Kişioğlu müebbeden oŋa esīrdir.
Gazel
Dünyāda gerçi olmadı bir şeyde kārımız,
Ukbāda belki olsa gerek i’tibārımız.
Ağyār gül kopardı dikenden demet demet,
Hār oldu bağrımızda çiçek yüzlü yārımız.
Yükseldi arşa neşvesi dunun, esāfilin
Toprakta gizli kaldı bizim āh u zārımız.
Baş eğmedik edānīye ikbāl ü cāh için
Māzīye, ırka, sancağadır iftihārımız.
Şād olmamak olur mu, Kızıl Elma semtine?
Bir gün dönerse rāyet-i āli-tebārımız.
Hīçbir emel göŋülde karār ėtmiyor bugün,
Ermektedir şitāya hazīn soŋbahārımız.
Hakanların dikilmeli Altay’da tuğları,
Varsın cihānda olmayagörsün mezārımız.
Ukbā: Öte ālem, āhiret.
Ağyār: Yabancılar, başkaları.
Hār: Diken.
Neşve: Sevinç.
Dun: Alçak, aşağılık.
Esāfil: Çok alçak, çok aşağılık.
Āh u zār: Āhımız ve iŋiltimiz.
Edānī: Eŋ aşağı, eŋ alçak, eŋ ādī.
İkbāl: Baht açıklığı.
Cāh: Makām, mevki’, i’tibār.
Şād: Hoşnut, sevinçli.
Rāyet-i āli-tebārımız: Soyumuzun ulu sancağı.
Şitā: Kış.
DİPNOT
[1] ERTAYLAN, İ. Hikmet, (1958). Gâzî Geray Han, Hayatı ve Eserleri – Divançe. Ahmet Sait Basımevi.
[2] ÖZALP, Nazmi, (2000). Türk Mûsikîsi Tarihi. İstanbul: MEB.
[3] UZUN, Mustafa. “Gâzî Giray II”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1996, XIII/452-453.